Charles Sheehan-Miles

Julia'nın Şarkısı || Charles Sheehan-Miles (Thompson Sisters #1) Kitap Yorumu

08:40

Kitabın adı: Julia'nın Şarkısı
Özgün adı: A Song For Julia
Yazar: Charles Sheehan-Miles
Çeviren: Aslı Tümerkan
Sayfa sayısı: 430
Yayınevi: Yabancı Yayınları

Arka Kapak
"Herkesin isyan edebileceği bir şey olmalı."
Crank Wilson, bir punk grubu kurmak üzere Güney Boston'daki evinden on altı yaşında ayrılmıştı. Altı yıl sonra babasıyla araları hâlâ limoniydi ve annesiyle konuşmuyordu bile. Değer verdiği tek kişi erkek kardeşi Sean'dı ama Sean'a göz kulak olmak bazen tam zamanlı bir iş olabiliyordu. Crank'in hayattan istediği tek şey, şarkılarını yazabilmek için rahat bırakılmak ve kurduğu müzik grubunun başarılı olmasıydı.
Julia Thompson, babasının kariyerini riske atacak olan bir sırla beraber birkaç yıl önce Pekin'den Washington'a gelmişti. Şimdi ise Harvard'daki son yılındaydı ve duygularının kontrolünü kaybetmemek için geçmişten gelen hayaletlerle savaşıyordu.
Julia ve Crank, bir savaş karşıtı protesto esnasından karşılaştıklarında, aralarındaki bağ o kadar güçlüydü ki her şeyi altüst edebilirdi.

Yorum
Ben bu kitaba resmen bayıldım! Kapağını kapattığım an içimden bir şeyler koptu sanki. Uzun zamandır kalbime bu kadar dokunan, beni bu kadar etkileyen bir kitap okumamıştım. Sanırım ruhumun, uzun süredir açlığını çektiği kitabı bulmuş oldum. Gerçekten ama gerçekten her şeyiyle samimi, sıcacık bir hikâye.

Öncelikli olarak kısaca Julia'dan bahsetmek istiyorum. Okuduğum kitaplarda genelde ana karakterleri, özellikle de ana kız karakterleri pek sevmememe rağmen Julia'yı çok sevdim. Duruşunu, düşüncelerini, fikirlerini, kararlılıklarını... Her şeyiyle bayıldım.

Julia Thompson, bütün hayatını ailesinin istediği çizgide ilerleten bir kız. Babasının işi dolayısıyla iyi ya da üç yılda bir farklı bir ülkeye taşınmaları yüzünden ise hiçbir zaman gerçek bir dostu olmamış. Ortaokula giderken korumalığını yapan Barry Lewis dışında. Şimdiye kadar dosta en yakıni sahip olduğu tek kişi o.

Lisenin ilk yılında kendisinden üç yaş büyük bi çocuğa âşık olması ve işlerin yolunda gitmemesi, hem de hiç yolunda gitmemesi sonucu insanlara, ailesine, hayata karşı güvenini kaybetmiştir. Çocukla arasında geçen şeylerin en iyi arkadaşının kendisine ihaneti sonucu herkese yayılıp, dedikodunun büyümesi ve Julia'nın ailesini lekelemeye fırsat kollayan bir dedikodu bloggerının eline geçmesiyle, babasının terfisi iki yıl ertelenir. Ve her şeyi önce Julia'ya sormak yerine dedikodulara inanan annesi, Julia'yı eleştirmekten başka bir şey yapmaz ve hayatı ona zindan eder.



Ayrıca bu dedikodunun, lisenin son yılında yine taşınmak zorunda kalan Julia'nın yeni okulunda da yayılması hiç iyi olmamıştır. Annesinin baskısı, okuldaki insanların ona oldukça kötü davranmaları ve Julia'yı açıkla dışlamaları, onu insanlara güvenmemeye itmiştir.

Ta ki Crank Wilson karşısına çıkıp bütün dengelerini alt üst edene kadar.

Crank ise liseyi yarıda bırakmış, üniversiteye gitmemiş ve arkadaşlarıyla kurduğu bir punk rock
 grubuyla sahne almaktadır. Alkol ve kızlar etrafında dönen dünyası, hayatına Julia'nın girmesiyle yerle bir olur. Daha önce ciddi bir ilişkisi olmamış olan ve bundan kaçınan Crank, söz konusu Julia olduğunda ne yapacağını şaşırır. Çünkü genelde kimseyle ciddi bir ilişki yaşamak istemeyen kendisidir fakat şimdi durum tam tersine dönmüştür. Kendisi Julia'yla ne kadar ciddi olmak isterse, Julia ondan o derece kaçmaktadır.


Şunu söylemeliyim ki, kitap baştan sona muhteşemdi. Ya da ben o kadar bütünleştim ki, öyle olduğunu düşünüyorum.
Bu hissi nasıl tarif ederim emin değilim ama siz de bir kitap kurduysanız bahsettiğimin nasıl bir şey olduğunu eminim hemen anlayacaksınız: Kitabın kapağını kapattığım an kafamı hafifçe kaldırdım ve karşıya bomboş baktım. Gözlerim dolu doluydu ama dudaklarımda belli belirsiz bir gülümseme yer edinmişti. Aynı anda hem kahkaha atmak, hem de nefesim kesilene kadar ağlamak istiyordum.
Bunun nasıl bir his olduğunu biliyorsunuz, değil mi?
*
Kitabın konusunun aşk olduğunu düşünüyorsanız, değil. Çok daha fazlası. Aşk hiçbir zaman en önemli konu olmadı her seferinde bir şekilde oradaydı. Uzanabileceğiniz kadar yakın ama elle tutamayacağınız kadar uzak.
İki insanın kendini bulması, ayaklarının üstünde durmayı öğrenmesinin hikâyesi aslında Julia'nın Şarkısı.
Güvenmeyi öğrenmenin hikâyesi.
Bazı kitaplarda şu olay çok vardır: Karakterlerinde ne işe yaradığı belli olmayan tipler bulunur. Olmasa da olurmuş, dediğimiz cinsten. Julia'nın Şarkısı'nda ise kesinlikle öyle değildi. Her bir karakterin çok büyük bir yeri olmasa da bir görevi vardı sanki. Herkesi o kadar ayrı sevdim ki anlatamam. Crank'in babası Jack ve dostu Tony'nin atışmaları, Crank'in yaklaşık elli yaşındaki Bayan Doyle'la flört etmesi ve kadının genç kızlar gibi utanıp kıkırdaması... Hepsi kocaman bir bütünün minnacık parçaları ama hepsi birbirinden değerli.
Zaten çenesi düşük bir insan olarak yine fazlaca uzattığımın farkındayım ama kitabı o kadar sevdim ki elime aldıkça ağlamak istiyorum. Evet, bu da biraz hastalıklı bir sevgi biçimi. Ama konumuz bu değil.
Sizi ufak alıntılarla baş başa bırakıyor ve hemen uçuyorum... Mutlulukla kalın.
~~~~
"Ben kendimi hiçbir yerde tam olarak yuvamda hissetmedim," dedim.
"Şüphesiz bu, göçmenler gibi yaşamanın sonucu," dedi. "Ama sana ne düşündüğümü söyleyeyim. Yuvan, sevdiğin insanların olduğu yerdir. Senin için önemli olan şeyleri bulmalı, onlara tutunmalı ve onları gözetmelisin. İnsan kendi yuvasını yaratıyor, orası neresi olursa olsun. Ufaklık, benim için sen ailedensin. Umudunu kaybetme. İhtiyacın olan şeyi bulacaksın."
~~~~
Bir noktada ona baktığımda, Julia gülümsüyordu; bu hafif, gizli sayılabilecek bir gülümsemeydi. Saçları yaptığı umursamaz topuzdan dışarı dökülüyordu ve birkaç tek tük tutam, yüzünün sağ tarafını kaplıyordu. Saç tutamları gözlerini çevreliyordu. Yutkundum ve klavyeye tekrar baktım. Ve tuhaf şey şu ki, ben de gülümsüyordum. Ben gülümsemeyi pek sevmem. Doğruyu söylemek gerekirse, mutluluğu da pek sevmem. Bu hem rahatsız edici hem de yabancı bir durumdu.


Kitabı satın almak için:








Benzeri Yazılar

0 yorum