books

Kızıl Kraliçe || Victoria Aveyard (Kızıl Kraliçe #1) Kitap Yorumu

14:22


Kitabın Adı: Kızıl Kraliçe

Özgün Adı: Red Queen
Sayfa Sayısı: 392
Goodreads Puanı: 4,12 (100K+ oy)









ARKA KAPAK


İnsanlarin Kana Göre Sınıflara Ayrıldığı, Bir Düzen… Büyülü, Tanrısal Yetenekleriyle Diğerlerine Hükmeden Gümüşler, Onların Gölgesinde Hayatta Kalmaya Çalışan, Sıradan Kızıllar… İktidar Tehlikeli Bir Oyundur. Peki, Kazanmak İçin Ne Kadar Kan Kaybetmek Gerekir? Kanla Bölünmüş Bir Dünyada, Kazananı Belirsiz Bir Varoluş Mücadelesi…

Mare Barrow'un dünyasında kanın rengi, varoluşun biçimini belirlemektedir. Doğaüstü yeteneklerle donatılmış Gümüşler, köle gibi çalıştırdıkları ve savaşta ölüme gönderdikleri Kızıllara hükmetmektedir. 

Yoksul bir Kızıl kasabasında yaşayan on yedi yaşındaki Mare, talihsiz olaylar sonucu bir Gümüş sarayında çalışmaya başlar. Ancak Kızılların başkaldırı hareketini örgütleyen Kırmızı Muhafızlar'ın davasını ateşleyecek kıvılcımın kendi parmaklarının ucunda olduğunu fark edince bambaşka bir oyunun ortasında kalır. Yalanlar üzerine kurulu bir düzende Kızılların Gümüşlere, bir prensin diğer prense ve Mare'nin kendi kalbine karşı mücadele ettiği bu tehlikeli oyunda tek mutlak gerçek, ihanettir.



YORUMUM

Şunu söyleyerek başlamak istiyorum: Kızıl Kraliçe ve Kızıl Yükseliş arasındaki tek benzer nokta insanların renklere göre sınıflandırılması ve bu renklerden birinin kızıl olması. Fakat sınıflandırma şekilleri aynı değil, sadece ikisinde de kızıllar düşük seviye.


Hatta bırakın Kızıl Yükseliş’i, aklıma daha çok The Selection serisi geldi. Çünkü tamamen aynı formatta olmasa da oradaki Seçim gibi Kraliçedenemesi adını verdikleri bir olay var. Soylu ailelerin kızları arenaya çıkıp yeteneklerini sergiliyor ve günün sonunda kraliçenin varisinin kim olacağı belli oluyor. Ama aslında seçilecek kişinin kim olduğunu herkes biliyor, prens çıkıp seçimini açıklasa da bu kendi tercihi değil.


Şimdi, konuya değinmek gerekirse, 18 yaşını doldurmak üzere olan Mare, bir işe sahip olmadığı için mecburi göreve, savaşmaya gideceğini biliyordur. Gidene kadar da en iyi bildiği şeyi yapmaya devam eder: Hırsızlık.


Bir gün hırsızlık yaparken parasını çaldığı genç adam bunu fark eder ve Mare yakalanır. Fakat Mare'in durumunu gören genç, onu yakalatmak yerine ona yardımcı olur ve gider.

Mare o genci bir daha görmeyeceğini düşünür ama yanılmıştır. Ertesi gün, onu götürmek için gelen görevlilerle saraya gittiği zaman bunu fark etmiş olur.


Kitaptaki entrikalar zinciri bana Muhteşem Yüzyıl saray entrikalarını hatırlattı ne yalan söyleyeyim. Zaman zaman duygu karmaşası yaşadım, çoğunlukla saçlarımı yolacak kadar sinirlendim ama yine de keyifle okudum. Tam olarak emin değilim ama sanırım kitapta şeytan tüyü falan var. Çok güzel sardı, kendine bağladı. Bittiği zaman arkadaşıma sarılıp birkaç saniye hareketsiz kaldım.

Ana karakteri pek sevmemişler gördüğüm kadarıyla ama ben sevdim çünkü onunla çoğu zaman empati kurabildim. Olanların ipi hiçbir zaman onun elinde değildi ama yine de bir yerinden tutması gerekiyordu ve bunun için çabaladı. O yüzden bazı noktalarda çelişmemiz dışında kızı sevdim.

Kitapta en çok korktuğum şey aşk üçgeniydi ama çok şükür beklediğim gibi bir şey değildi. Kızın kafası karışık, evet ama herkese mavi boncuk dağıtmıyordu. Tabiri caizse yollu değildi yani.


Aşk adına daha çok şey beklediğimi itiraf etmeliyim yine de. Yazar kitap boyunca gerçekten kafamı karıştırdı ve çift olmasını istediğim kişiyle aynı zamanda da istemiyordum gibi bir şey. Bunu da yazarın yeteneği olarak görüyorum çünkü sonunda kiminle olacağını öngörebilseniz de hatta bundan emin olsanız da kafanıza o kuşku tohumlarını atabiliyor.

Yazarın kalemi güzeldi. Ne çok sıradan bir anlatımı vardı ne de çok süslü. Akıcı bir dili vardı. Tabi bunda en büyük etken de çevirinin güzelliğiydi. Onur ablanın gerçekten çok özen gösterdiği belli oluyordu.

Bu arada ikinci kitap Glass Sword geçtiğimiz günlerde yurtdışında çıktı, kısa zamanda bizde de çıkacak diye umuyorum^^

Kızıl Kraliçe'yi incelemek ve satın almak için:

Benzeri Yazılar

0 yorum