alıntı

Kazananın Suçu || Marie Rutkoski (The Winner Trilogy #2) Kitap Yorumu

02:27




Kitabın Adı: Kazananın Suçu
Özgün Adı: The Winner’s Crime
Yazar: Marie Rutkoski
Çeviren: Barış Mol
Sayfa Sayısı: 400
Yayınevi: Pegasus Yayınları




Arka Kapak

Kalbinin sesini dinlemek, en büyük suçun olabilir. 

Kraliyet düğünleri denince akla, şafağa kadar bitmek bilmeyen balolar, havai fişekler ve şenlikler gelir. Çoğu genç kızın hayali olan böyle bir düğün Kestrel için esaretten farksızdır. İmparatorluk sarayında gizlice casusluk yaparken, artık aldığı her nefeste hile ve yalanlarla sarılı olduğunu hissetmektedir. Üstelik özlemini duyduğu Arin’e bile sırrını emanet edememektedir… 
Arin ülkesini özgürlüğüne kavuşturmak için mücadele ederken Kestrel’in gereğinden fazla şey bildiğinden kuşkulanmaktadır. Genç kız şoke edici bir sırrı açığa çıkarmaya yaklaşırken, Arin’i en çok yaralayan şey, karanlıkta ona saplanan hançer değil gerçeğin kendisi olacaktır.
Benim Yorumum

Arin, "Kendini nasıl bomboş hissetmiyorsun?" diye sordu.
Kütüphanenin kapılarını iterek açıp arkasından çarpmasına müsade ederken, Hissediyorum, diye düşündü Kestrel. Hissediyorum.
(sf. 119)

İlk kitabı yanlış bir zamana denk getirmemden dolayı okurken çok boğucu bulmuş ve sıkılmış olsam da ikinci kitap olan Kazananın Suçu'nu hem rahatlıkla hem de daha keyif alarak okudum.

Bu kitap biraz saray entrikaları havasında geçiyor, sürekli bir sır ve yalanın peşinde koşuyoruz. Bu sebepten de diken üstünde okuyor ve her an kötü bir şey olmasını bekliyoruz. Oluyor da. Olduğu zaman da gerçekten kalbinizi kırıyor.

Neye mal olacağını bilmediğin bir seçim yapmak kolaydır.
(sf. 209)

Kestrel ve Arin ilişkisine değinmek istemiyorum ama serinin başından beri Kestrel benim için daha esaslı bir karakter oldu. Yaptığı şeyleri veya verdiği kararları beğenmiyor olsam bile benim hoşnutsuzluğum kızın o anda yapması gereken en doğru şeyi yaptığı gerçeğini değiştirmiyor. Hamlelerini titizlikle seçmek zorunda çünkü en ufak yanlışı ölümüne sebep olabilir. O da yalnızca hayatta kalmaya çalışıyor.

Kestrel unutmuştu. Yüzünün çizgilerini çok iyi anımsadığını sanıyordu oysa.
Kıpırdamadan duruşundaki huzursuzluğu.  Her bakışı, geri alınamaz bir seçimmiş gibi doğrudan gözlerinin içine bakışını.
(sf. 76)

Arin ise başından beri ne istediğini tam anlamıyla bilmesine rağmen neyi, nasıl yapacağına karar veremeyen bir karakter. Çok ciddi bir şekilde ön yargıları, güvensizlikleri var. Bunlarda haksız olduğunu söylemiyorum ama bir yere kadar haklı. Zekâsına rağmen duygusal anlamda kaldırılmaya ve yanlış şeylere inanmaya çok müsait.

Ben şu an yalnızca olayların üçüncü (son) kitapta nasıl bir hâl alacağını merakla bekliyorum. İşler öyle çıkmaz ve kritik bir noktada ki umut bile edemeyecek hâldeyim. Umarım seriyi bitirip bir köşeye koyduğumda hissettiğim şey kalbimin sızısı olmaz ama buna çok da ihtimal vermiyorum açıkçası.

"Bazen bir şeyi çok istediğini düşünürsün,"
dedi Arin. "Ama aslında onu bırakman gerekiyordur."
(sf. 307)

Kitabı satın almak için:



Benzeri Yazılar

0 yorum